Zamanında gölün olduğu yerde bir köy varmış.
Kış aylarından birinde bir gün bir adam artık dilencimi kaçakmı bilinmez yaşlı başlı bir ihtiyar ev ev gezip yiyecek dileniyormuş.
Kimin kapısını çalsa;
-Hadi git buradan pis dilenci! , şeklinde laf atılıyormuş kendisine.
En sonun da bir eve gelmiş ki kapıyı genç bir kız açmış adama sıcak bir kahve ve ekmek vermiş.
Adam da daha sonra oradan minnettar bir şekilde ayrılırken;
-Kızım sana bir nasihatim var eğer günün birinde bu köyü terkedecek olursan sakın arkana bakma! , demiş. Ve bir an içinde şiddetli tipinin içind gözden kaybolmuş.
...
Aradan yıllar geçmiş bizim yardımsever kızımız serpilmiş çoluk çocuğa karışmış torunları olmuş ve ailesi bir bir köyden başka yerlere göç etmiş.
Gün gelmiş demiş ki kendi kendine;
-Ben neden burada kalıyorum ki böyle bir başıma.
Hazırlanmış gücü yettiği kadar ve köyün yanındaki tepeye varmış en kısa sürede.
Gitmeden son bir şu güzelim köyüne bakmaya yeltenmiş ki, tam arkasını dönerken gençliğinde ihtiyarın söylediklerin anımsamış.
Ama artık olan olmuş, dağların arasında nerden geldiği belli olmayan bir sel basmış köyü herkes ve herşey köyde ne var ne yoksa sular altında kalmış.